NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عَبَّاسُ
بْنُ عَبْدِ
الْعَظِيمِ
وَمُحَمَّدُ
بْنُ
الْمُثَنَّى
قَالَا حَدَّثَنَا
بِشْرُ بْنُ
عُمَرَ عَنْ
أَبِي الْغُصْنِ
عَنْ صَخْرِ
بْنِ
إِسْحَقَ
عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ جَابِرِ
بْنِ عَتِيكٍ
عَنْ أَبِيهِ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ
سَيَأْتِيكُمْ
رُكَيْبٌ
مُبْغَضُونَ
فَإِنْ
جَاءُوكُمْ
فَرَحِّبُوا
بِهِمْ
وَخَلُّوا
بَيْنَهُمْ
وَبَيْنَ مَا
يَبْتَغُونَ
فَإِنْ
عَدَلُوا
فَلِأَنْفُسِهِمْ
وَإِنْ
ظَلَمُوا
فَعَلَيْهَا
وَأَرْضُوهُمْ
فَإِنَّ
تَمَامَ
زَكَاتِكُمْ
رِضَاهُمْ
وَلْيَدْعُوا
لَكُمْ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
أَبُو
الْغُصْنِ
هُوَ ثَابِتُ
بْنُ قَيْسِ
بْنِ غُصْنٍ
Abdurrahman b. Câbir b.
Atık, babası (Câbir b. Atik)'den rivayet ettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur:
"(Tarafınızdan
kendilerine) buğzedilen binittiler yakında size gelecek. Size geldiklerinde
onlara "hoş geldiniz" deyin ve kendilerini almak istedikleri şeylerle
başbaşa bırakın. Şayet âdil davranırlarsa, kendi lehlerinedir; zulmederlerse,
kendi aleyhlerinedir. Onları memnun edin. Zira zekât (sevabı)nızın tam oluşu,
onların rızası (nı almanıza bağlı)dır. Onlar da size dua etsinler.
Beyhaki,
es-Sünnenu'l-kübrâ, IV, 114
Ebu Davud dediki:
Ebu'l-Gusn, Sabit b. Kays b. Gusn'dur.
İzah:
"Râkîb" kelimesinin ismu cem'i olan "rakb" kelimesi, aslında seferde on
ve daha fazla develilerden oluşan kafilelerin adıdır. Sonraları binek hayvanı ne
olursa olsun her binitli hakkında mecazen kullanılmıştır. Bu hadiste bu
kelimeden maksat, zekât memurlarıdır.
Sözünden maksat şudur:
Mallarınızın zekâtını
almak için size bazı zekât memurları gelecek ki, siz onlardan hoşlanmayıp
onlara buğzediyorsunuz ve mala olan sevginizden dolayı onların size haksızlık
yaptıklarını zannediyorsunuz. Halbuki onlar öyle değildir. Size geldiklerinde
onları iyi ve güler yüzle karşılayıp "hoş geldiniz" deyin almak
istediklerini bırakın, alsınlar. Size göre haksızlık yapmışlarsa bile, onlara
mani olmayın. Çünkü onlara karşı çıkmak, devlet başkanına karşı çıkmak
demektir. Devlet başkanına karşı çıkmak ise, fitneye sebeb olur.
Hadisin "şayet
âdil davranırlarsa, kendi lehlerinedir..." bölümünde ise, anlatılmak
istenen şudur: ,
Zekât memurları zekât
olarak aldıkları şeyleri adaletli bir şekilde alırlarsa, adaletlerinin sevabı
kendilerinedir. Vâcib olandan fazlasını almak suretiyle haksızlık yapıp
zulmederlerse, zulümlerinin günâhı yine kendilerinedir. Onların zulmü, size
zarar vermez, aksine onların eziyetlerine katlanmanızdan dolayı sevaba nail
olursunuz.
"Onları memnun
edin..." sözünden maksat, onlarla tartışmaksızın vâcib olan zekâtı vermek
suretiyle onları memnun etmeye çalışın. Çünkü istemiş oldukları o vâcib olan
miktarı vermek suretiyle onları memnun etmeniz zekâtınızın sevabını tam olarak
almanıza sebeptir.
Cümlesindeki
"lâm" lâm'ul-emir'dir. Peygamber (s.a.v.) zekât memuru olsun,
müstehakları olsun zekâtı alan kimseyi mal sahibine dua etmeye davet etmiştir.
Bu "lâm"ın ta'lil lamı olma ihtimali de vardır. Buna göre cümlenin
manası şudur: Zekât sevabınızın tam olması ve onların size dua etmeleri için
onları memnun ediniz.